Durukan Dudu “kırsala giden” biri. Anadolu Meraları projesinin kurucularından olan Dudu toprağı iyileştiren bir tarım yöntemini, Bütüncül Yönetim’i anlatıyor bize. Ekolojiyle uyumlu bir şekilde topraktan üst düzey verim alınabileceğini iddia eden Durukan Dudu Onarıcı Tarım ve Bütüncül Yönetim hakkındaki sorularımızı yanıtlıyor. “Bütüncül Yönetim son derece besleyici gıda üretmek isteyen herkese çok temel araçlar sunuyor”
Durukan Dudu “kırsala giden” biri. Anadolu Meraları projesinin kurucularından olan Dudu toprağı iyileştiren bir tarım yöntemini, Bütüncül Yönetim’i anlatıyor bize. Ekolojiyle uyumlu bir şekilde topraktan üst düzey verim alınabileceğini iddia eden Durukan Dudu Onarıcı Tarım ve Bütüncül Yönetim hakkındaki sorularımızı yanıtlıyor.
“Bütüncül Yönetim son derece besleyici gıda üretmek isteyen herkese çok temel araçlar sunuyor”
-Öncelikle isminizi Google’da arattığımda arama seçeneklerinde “Bütüncül Yönetim nedir” başlığı çıkıyor. Okuyucularımız için biraz bahseder misiniz, Bütüncül Yönetim nedir?
Bütüncül Yönetim (ing: Holistic Management), Zimbabwe doğumlu biyolog ve doğal yaşam uzmanı Allan Savory’nin ilk defa 1970’lerde ortaya attığı, 1980’lerde ise geliştirerek son halini verdiği yeni bir tarım ve arazi yönetimi planlama prosedürü. Tarımın herhangi bir şekliyle ya da arazi yönetimiyle uğraşanlar da bilir, tarım “mekanik” bir süreç değildir. Toprağın durumundan iklime, fiyat ve maliyetlerin değişkenliğinden yaban hayatın etkilerine, çiftçinin özel hayat durumlarından içinde yaşadığı köyün/kırsalın sosyal dengelerine kadar bir çok “karmaşık” etmen vardır. Allan Savory’nin ortaya koyduğunu ben şöyle tanımlıyorum: Büyük resmi görüp temel kararları alırken detayı kaçırmayan, detaylarla uğraşırken temel gidişatı kaçırmayan, tüm bu zorluklar ve belirsizlikler içinde en verimli, bağlamınıza en doğru planlamayı yapıp uygulamanızı sağlayan, somut ve adım adım bir süreç sunuyor Bütüncül Yönetim.
Allan Savory 2014 yılında yaptığı TED konuşmasıyla dünya çapında geniş kitlelere ulaşmıştı. İnsanları fevkalade umutlandıran, bizim de Anadolu Meraları bünyesinde çalıştığımız “tarım yaparak çölleşmeyi durdurma” ve iklim değişikliğiyle mücadele etme süreçlerinde de Bütüncül Yönetim müthiş teknik araçlar sunuyor. Yani Bütüncül Yönetim az önce bahsettiğim karar alma ve uygulama algoritmasının yanı sıra aynı zamanda bir teknik bilgi seti de sunuyor. Hem de herkes tarafından, her ölçekte, her tür arazi ve iklim yapısında, araziden ekmek çıkarırken bir yandan da toprağı “onarıcı tarımla” iyileştirmek (sürdürmenin ötesinde, iyileştirip verimini arttırmak) ve bütün bunları yaparken bir yandan da son derece besleyici gıda üretmek isteyen herkese çok temel araçlar sunuyor.
“Yeni bir hareket nüvesinden bahsediyoruz”
-Kırsala dönüş projesinin gençlere ve dünyaya sunduğu imkanlar neler?
Kırsala dönüşten çok “gidiş” demeye çalışıyoruz aslında. Bunu söylerken, fiziksel durum ve yaştan çok kafa yapısı ve açık fikirlilik anlamında “genç” bireyler başta olmak üzere, yeni bir toplumsal hareket nüvesinden bahsediyoruz. İşin bir çok boyutu var, adı üzerinde bir toplumsal hareket, şöyle özetlemeye çalışayım: Dünyanın neredeyse tüm toprakları, ciddi oranda onarılmaya muhtaç. Çünkü ciddi anlamda kötü idare etmiş, bozmuşuz. İklim değişikliğiyle mücadelede de toprağın sunduğu devasa bir karbon yutma/tutma potansiyeli var. Burada Bütüncül Yönetim omurgasına oturan çeşitli onarıcı tarım yöntemleriyle, hem doğa hem de insan için bir kazan-kazan durumu yaratabiliriz. Bir yandan da hayatında anlamlı, güzel, yararlı ve doyurucu işler yapmak isteyen milyonlarca insan var. Bu ikisini bir araya getirmeyi, birbirlerine derman olmalarını hayal ediyor ve bunu mümkün kılacak adımlar atıyoruz. Bu insanlar toprakların, ekosistemlerin ve toplumların ihtiyaç duyduğu onarımı yapsın, onarıcı tarım da bu insanlara anlam, güçlü bir birliktelik hissi ve ana sütü kadar ak bir gelir sağlasın. Zor bir süreç, akıntıya karşı kürek çekmeye çalıştığımız ve kürek niyetine de kürdandan hallice sopacıklarımız var sadece. Ama Anadolu Meraları’nı kurduğumuzdan bu yana önemli bir noktaya geldik, ki bu da ekip olarak özverili ve planlı çalışmalarımızın yanı sıra Bütüncül Yönetim’in karar verme algoritmasının yardımıyla oldu.
“Gerçek anlamda ekonomi ve ekoloji birbirinden ayrılmaz bütünlerdir; beraber çöker veya beraber bereketlenirler”
-Bütüncül Yönetim’in yardımlarını biraz açar mısınız? Örneklerle özellikle, Bütüncül Yönetim’in Türkiye kırsalında tarım yapmak isteyen birine faydaları nedir? Neler yapabilir?
Bütüncül Yönetim, hem arazi – ekosistem, hem ekonomi hem de toplumsal olarak istediğimiz hayata doğru onarıcı bir yol yürümemizi, bu doğrultuda doğru ve kendi bağlamlarımıza uygun adımları atmamızı, kararları almamızı sağlayan bir yönetim çerçevesi. Tarım gibi toprak, iklim koşulları, insan faktörleri, ekonomi, canlılar (bitkiler, hayvanlar, topraktaki mikrobiyolojik ekosistem…) gibi karmaşık bir yapıda doğru adımları atmamızı mümkün kılan, kaş yapalım derken göz çıkarmamızı engelleyen bir planlama, uygulama, gözlem ve yeniden karar döngüsü için sağlıklı bir sistem sunuyor.
Türkiye şartlarında daha somut yansımalarına bakalım. Türkiye’de örneğin et hayvancılığı yapan birisinin, et fiyatlarındaki sürekli ve öngörülemeyen oynamalar, düşük verimlilikte meralar, yüksek yem ve kaba yem maliyetleri gibi bir çok etmenle mücadele etmesi gerekiyor. Bütüncül Yönetim, bu kişinin hayvanlarını hangi dönemde ve şartlarda satarsa ne kadar para kazanabileceğini, bunun sürüsünün devamlılığına etkisini görmesini ve uygulamasını sağlayan bir finansal planlama çerçevesi sunar. Kullandığı meralar ve çayırlardaki ot veriminin katlanarak artmasını sağlayacak, hava koşullarına göre kolaylıkla uyarlayabileceği otlatma planlamaları yapmasını sağlar. Et, süt, ya da hem et hem de süt üretimi yapmasının hem ekonomisine, hem yaşam standartlarına etkilerini önden tasarlayıp kendisinin veya ailesinin, ya da çiftliğinin “bağlamına” en uygun yöntemleri belirlemesini sağlar.
Şunun da altını özellikle çizmemiz gerekiyor: Toprak ve üzerinde fotosentez yapan bitkiler, tüm ekonomimizin temelinde yatan üretim şeklidir. Tüm şehirler, kurumlar, fabrikalar, okullar ve meslekler en temelde toprak ve üzerinde yapan fotosentez yapan bitkiler sayesinde var olur. Toprağı ve bu bereket yaratma potansiyelini her geçen gün yok ettiğimiz için türlü sorunlarla boğuşuyoruz. Gerçek anlamda ekonomi ve ekoloji birbirinden ayrılmaz bütünlerdir; beraber çöker veya beraber bereketlenirler. Bütüncül Yönetim’le Türkiye’deki toprağın verimliliğini, su emme ve tutma potansiyelini hızla güçlendirebilir, çölleşmeyle mücadele edebilir, bu sayede bereketliliğe doğru yeniden yol almaya başlayabiliyoruz. Bunun bir yansıması da iklim değişikliğiyle mücadele konusunda oluyor. Bütüncül Yönetim’le onarıcı bir tarım yapmaya başladığımızda topraktaki organik madde miktarını hızla arttırıp havadaki karbondioksiti toprağa organik madde olarak gömebiliyoruz.
-Çalışmalarınızın daha büyük ölçekte yapılmasının imkanları nelerdir?
Bütüncül Yönetim’in bir avantajı da her ölçekte son derece etkin bir şekilde uygulanabilir olması. Bir aile çiftliğinin kısıtlı meralarında uygulanabileceği gibi, dünyada ve özellikle Kuzey Amerika’da örneklerini gördüğümüz gibi, on binlerce hektarlık çiftliklerde de başarıyla uygulanabiliyor. Türkiye’de de bu anlamda önemli fırsatlar, olanaklar mevcut. Bir havzadaki çiftçilerin, çobanların “gelin beraber bağlamımızı kağıda dökelim ve otlatma planı yapalım, buna hepimiz uyalım” niyetiyle yola çıkması durumunda ekonomik bereket ve ekolojik onarım boyutlarında çok ciddi iyileşmeleri kısa zamanda yaratmaları mümkün. Biz de Anadolu Meraları olarak bu tür yerel, havza bazlı niyetlere destek olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz.
“Gerçekte çok da istemediğimiz ödüller için ödemekten büyük mutsuzluk duyduğumuz bedeller ödüyoruz”
-Teknolojinin gelişmesi ve insanların her şeye hemen ulaşma talebi insanları “kırsala gidiş”ten alıkoyuyor olabilir mi? Kırsala gidiş modern hayat imkanlarından uzak kalmayı gerektirir mi?
Teknoloji konusunda kafalarımız biraz karışık. Teknoloji aslında elimizdeki kaynaklardan sadece biri. Kaynaklarımız, doğaları gereği “sorunun kendisi” değildir, olamaz. Sorun, o kaynağı nasıl değerlendirdiğimiz, kullandığımız, yönettiğimizdir. Teknolojik gelişmelerle müthiş güzel bir dünya da yaratabilirsiniz, karanlık bir gelecek de… İkisinin de örneklerini günlük hayatlarımızda görüyoruz.
Kırsala gidiş herkesin hissetmesi, yapması gereken bir şey değil. İnsanın bu hayattaki rolünün, amacının ne olduğunu, nasıl bir yaşam sürmek istediğini keşfetmesiyle ilgili bir
süreç bu. Ben yeterli sayıda insanın kırsalda adil, onarıcı ve mutlu bir yaşam kurmaya gerçek anlamda niyetli olduğunu düşünüyorum. Teknolojinin buna engel olması gibi bir durum söz konusu olamaz; eğer niyetiniz yeterince kuvvetli değilse, diğer bir deyişle siz, şehirlerin sunduğu nimetleri, kırsalın sunduğu nimetlere tercih ediyorsanız, ne güzel! Yeriniz şehirdir o durumda. Kırsala gidişin modern hayatın imkanlarından uzak kalmayı gerektirip gerektirmediği sorusuna da “Duruma göre değişir” cevabı verebiliriz. Bir çok kırsal bölgede internet var artık örneğin, sizin için önemli olan buysa. Ama doğalgaz kombisi yok. Aslında bütün mesele, gerçekten istediğiniz “ödüllere” kavuşmak için ödemeye hazır olduğunuz bedelleri ödemek. Gördüğüm kadarıyla bir çok insanın hayatı tam tersi yönde işliyor şu anda. Gerçekte çok da istemediğimiz ödüller için ödemekten büyük mutsuzluk duyduğumuz bedeller ödüyoruz. Bunun tam tersini yapabildiğimiz an, doygun, keyifli, anlamlı bir yaşama sahip oluruz.
Söyleşi Sivil Sayfalar'da yayınlanmıştır.
ความคิดเห็น